24 Mart 2012 Cumartesi

BAĞ BOZUMU ŞENLİKLERİ / DİONYSSOS

Ürün toplama ve bağbozumu topraksız(serflerin) köylülerin en olağan yaşam biçimiydi ve her ürün toplamada şenlikler ve doğanın bereketi kutlanırdı.

Eski Grek mitolojisi ürün ve bağ bozumunda uğruna adaklar adanan bir tanrı figürü oluşturmuş. Mitolojik olarak doğanın gücünü yöneten bir tanrı oluşturmuştur.



Dionisos -DİONYSSOS /( ROMA'da ise Bakkhos-BACUSS), En büyük Grek tanrısı Zeus ile Tebai kentinin kurucusu Kadmos’un kızı Semele'den olan oğludur.
Semele ölürken Dionisos'u doğurdu .(Ölümün yeni bir yaşam getirmesi inancı.)

Öteki tanrılar gibi Dionissos da öldürüldü, ama Zeus ona yeniden can verdi. Böylece, Dionissos, “iki kez doğan” anlamına gelen ditrambos niteliğini kazandı. Sonradan onun için koro söyleyen ile söylenen ezgilere de ditrambos denildi.


O, daha çok şarap ve coşkunluğu simgelerdi.
Ona tapınmada coşkun danslar, coşturucu musiki ve sarhoşluğa varan bir aşırılık yer alırdı.


Asıl anlamıyla bu taşkınlıklar ve aşırılıklar soylularla alay etmek için yapılan tiyatral gösterilerdir.
Dionissos aynı zamanda ağaçların da tanrısıydı. Bunlardan başka buğday ve tarımla da ilintisi vardı.
O, “ilk öküzü sabana koşan” tanrı olarak da anılırdı. Dionissos’un bir belirtisi de, ürün devşirmede çiftçilerin tohumu samandan ayırmak için kullandıkları sepetti; çünkü bu, doğduğunda onun içine konduğu sepeti simgelerdi.


Peki ama bu ürün tanrısı Dionissos tiyatroyu nasıl başlattı? Onun için söylenen korolar ezgiler nasıl oldu da dram sanatını getirdi?
İÖ VII. İle VI. Yüzyıllarda Atina’da bazı düzen değişiklikleri ortaya çıkmaya başladı.
Gittikçe büyüyen ve güçlenen tüccar sınıfı ile o zaman kadar Atina’yı yönetmekte olan soylular arasında kıran kırana bir yarışma ve çatışma baş gösterdi.
Tüccar sınıfından gelenler de, zenginlikleriyle etki yaparak Atina devletinin başına tiran soyluların topraklarını köylüye dağıtarak köylüyü kendi yanlarına çekmek istediler.
 Oysa soyluların Zeus ve Apollon törenlerini denetleyerek ellerinde tuttukları bir güç vardı ve bu güç hala köylüler üzerinde etkindi. Dinsel yönden çok sağlamdı soylular.
 İşte tüccar tiranların soyluların asıl bu gücünü ortadan kaldırmaları gerekiyordu. Ama çok akıllıca bir taklitle, soyluların Zeus ve Apollon ile gelen dinsel gücüne saldırmadılar. Bunun yerine halka daha yakın ve halkın sevdiği yeni bir inanç kaynağı buldular: bu Dionisos’tu…
 Köylülerişn sevdikleri Dionisos adına törenler düzenlemeye başladılar.
 Bu törenler çabucak halk tarafından tutuldu ve yayıldı. Dionisos şenliklerini başlatan Peisistratos’tu.







Peisistratos’un etkisiyle İÖ VI. Yüzyılda başlayan şenlik ilkbaharda (9-13 Mart) düzenleniyordu. Antik tiyatronun doğuşu bu Büyük Dionisia Şenliği ile ortaya çıktı. Bu şenlikte söylenen ditrambos’u Midilli’li ozan Arion bulmuştu. Kısa bir süre sonra, bu şenlikte ozanlar arasında ödüllü bir yarışma düzenlenmiş ve tiyatro sanatı da bundan doğmuştu.


Büyük Dionisia’da, Akropolis’in güney eteğine rastlayan yerdeki Dionisos tiyatrosuna önce tanrıyı simgeleyen bir heykel taşınırdı. Bu simge kutsal kişiler, rahipler tarafından getirilirdi. Geceleyin çıralar yakılır ve heykelin başında nöbet tutulurdu. Ertesi gün Dionisos adına düzenlenen danslar ve koroyla söylenen ezgiler başlardı. Bunlar yarışma içine sokulurdu. Bu yarışmada ayrı yerlerden seçilen beş erkek ile beş çocuk korosu vardı ve her koroda elli kişi bulunurdu. Yarışmalar, en önde din adamlarının oturduğu Dionisos tiyatrosunda olurdu.


Dionisos acı çekme ve ölümün, sevinç ve yaşam ikileminin tanrısıydı; onun için de tragedya ve komedyanın yaratıcısıydı.

10 Mart 2012 Cumartesi

TUTARSIZLIK SAFLIK VE TUTARLILIK





Tutarsızlık, Saflık'ı kandırır, bilir saflık dışında kimse inanmaz ona...

Tutarsızlık; saflığı kendi gibi görür hikaye boyunca...

Hikayenin sonunda Saflık kaybolur;onu gözlerden uzak tutup değer vermeyen,senden bir şeycik olmaz saflığım diyen TUTARSIZLIK telaşlanır...

Tutarsızlık Saflık'ı çok aşağılar(mış.)

- Sen ne safsın, her şeyi ben mi öğreteceğim? Dermiş...
Saflık'ta tutarsızlık kendiyle iyi arkadaş zannedip; boynu bükük susarmış...

Kaybolunca Saflık, telaşla arayıp sormadığı saflığı daha çok aramış TUTARSIZLIK...


Saflığın izini sürer, arar tarar bulamaz ama aklı saflık'ta kalır...

Saflık oysa güzel yürekli insanlarla neşe içinde yaşamaktaymış...

Tutarlılık'ın en samimi arkadaşıymış...

Tutarlılıkla yanyana yürürmüş saflık hep! Hayatboyu öyle olmalı dermiş TUTARLILIK.
SAFLIK hemen onaylarmış.
Hayatın anlamı sorusunu hep gülücükler saçan açan Saflık ve Tutarlılık birlikte yanıtlamışlar.

Tutarsızlık ise SAFLIK'I aratmış, taratmış her yerde; tüm mabetlerde, gazetelerle ama nafile SAFLIK TUTARSIZLIĞIN yanına bile yaklaşmamış.

Tutarsızlık bir daha da saflığa ulaşamamış...

BRECHT OLSA NE YAPARDI



"Sezuan'ın İyi İnsanı" adlı oyunu her okuduğumda "Brecht, Türkiye'de olsaydı bu oyunu nasıl sahneye koyardı" mantığıyla yaklaşmışımdır.
Yerellik, özellikle oyun'un sahne akışları ve müziği başta olmak üzere dekoru nasıl olmalıydı sorusu kafamı hep kurcalamıştır.
Gerçi beni bilenler özellikle oyunların yerele indirgendiğinde orjinal dünyası ile arasında uçurumlar olup olmadığına baktığımı bilirler. Bilmeyenler de böylece ne aradığımı öğreniyorlar. Yerellik olmaksızın evrenselliğin olamayacağını algıladığımdan olsa gerek.
Sanata ve bilime gerekli önemi vermesi gerekir diye düşündüğümüz '' sosyal adaletçilerin-demokratların'' bu konularda fikrinin çok gelişmemiş olması. Adam sendeciliği'' asıl iş edinmiş olmaları ve adam kayırmacılığı seçmeleri ne denli rahatsızlık verici ise bütün bunları okuyucuyla paylaşmamış olmak da o denli rahatsız edici aslında.

''Sezuan'ın iyi insanı'' adlı oyun'un yorumuna gelince, yirminci yüzyıl tiyatrosunda son derece etkin olan Bertolt Brecht; “Dünyayı değiştirin. Çünkü, değiştirmek gerekiyor” kelimelerini vurgulayarak, dönemin tiyatrosuna ve sisteme yönelik tepkisini dile getirmiştir.


Çok katlı dekor uygulamasından kaçınıp, bir kroki ülke haritası daha uygun düşerdi sanırım. Müzik uyarlama olmalıydı kulağı rahatsız etmeyen, abes kaçmayan, tam tersine varlığıyla bir "Yabancılaştırma efekti" yaratarak bizim seyircimize daha da kendini sorgulatmayı sağlayan bir yerellikle. (Arabesk yönlerimizin deşifre edildiği bir beste olabilir)

"Brecht'in 'subjektif olunabilir alan' olarak belirlediği müzikte, şarkılarda bizim subjektifimizi koymak gerekirdi, böylece asıl olan halk'ın içine çekildiği batağın gösterilmesi anlamında önemli.
Yüzlerce halk ezgisi, mani ve türkünün doğduğu topraklara 'arabesk'in'' ve onun yaşam biçiminin hakim olmasını kınamak adına en azından bir vurgulama olarak.


Oyunda yer yer yerli bir şey verilmeli ve betimlenebilmeli. Oyun varoş üzerine yazılmış aslında. Onun için bizim varoşlarımızla hayali Çin'in varoşları arasında paralellikler kurarsak seyirci olayı daha iyi algılar diye düşündüm. Bu seçimlerimizin temel nedeni bu.
Oyuncuların karakterden çıkıp şarkı söylemesiyle, sahne üzerinde kostüm değişimler i(orta oyunlarında kostüm sandığından alınıp üzerimize geçirilen elbiseler gibi) abs-trakt ışıklandırma gibi özelliklerle karakterize olan ve seyirciyi oyunun akışından kurtarıp sürekli sorgulayan, değerlendiren, etkin bir konuma getirmeyi amaçlayan, epik tiyatronun ana fikri "yabancılaştırma/yadırgatma" aynı zamanda bilip öteleme çok iyi kullanılabilirdi...

Brecht'in oyunculuk üslubuyla, kostüm ve makyajın geleneksel Asya- Çin esintileriyle moderni birleştirmesiyle, yalın ama atraksiyonlu sahne-dekor tasarımıyla, eklektik ve çekici müziğiyle, dil oyunlarıyla çok yakın duran bir yorum ortaya çıkardı.

"Sezuan'ın İyi İnsanı" Brecht oyunlarında duygulara dalamazsınız, komedi de değildir izlediğiniz tam, sürekli düşünmek zorundasınızdır ve kötü sahnelenen bir Brecht oyununun en büyük felaketidir yavan kalmak, sıkıcı olmak...


Üzerine harcanan emek her ayrıntısına yansıyan oyun ve kurgu gücü ile "Sezuan'ın İyi İnsanı" ile sıkıcılık -anlaşılmazlık tuzağına düşmemek gerekiyor. Canlı ve enerjik kalırken aynı zamanda öznelciliğe müsaade etmeye bir üslubu yakalamakta başarılı olunabilir sanırım. Üç Tanrı/ cinsiyetsiz verilebilir. Hani ne erkek ne de kadın olması önemli değil aslında tanrı veya tanrıça mantığı ile. Sanırım din maskesi ile sömürüye en açık karşı duruşlardan biri de bu oyun olsa gerek...

"Sezuan'ın İyi İnsanı" hâlâ tüm dünyada konu geçerliliği bir oyun çünkü çok temel bir insani meseleyi ele alıyor:
Kapital merkezli, sınıflara ayrılmış, düzeni bozuk, çığrından çıkmış bir dünyada nasıl iyi bir insan olunur?
Derdi bu olduğu için de Çin tiyatrosunun bazı adetlerini kullanmasına, Çin felsefesine, hatta İncil ve Tevrat'a göndermeler yapmasına rağmen evrenselliği en iyi yakalayan tiyatro metinlerinden biri. Çin'in Sezuan eyaleti, insanların başkalarının sırtından geçindiği ve sömürdüğü tüm ülkeleri simgeliyor ki orası pekala Türkiye de olabilir.
Kapitalizm bunları yaparken bir yandan da kendi çukurunu kazdığını unutmamalıdır. İnsanlık tarihinden bu yana sistemlerin devamlı değiştiğini ileride barış ve huzur içerisinde bir sistemin geleceğini aklından çıkarmamalıdır.